Ana içeriğe atla

Toplumun değer ölçüleri, adalet ve eşitlikle ölçülür

Celalettin YÖYLER

Güncellenme : 24.05.2013 06:00
Yüce Allah insanların yaratılış başlangıcında tüm insanları eşitçe yaratılmıştır ve onlara tek bir adla seslenerek: Ya eyyühennasü (Ey insanlar) demiştir. Allah’ın insanlara yalnız insan kelimesi ile seslenişi, çok önemli ve manidardir. Neden? Çünkü temel ve ilk yaratılışta Allah, efendileri ile köleleri, zalimleri ile mazlumları, yaratmamıştır. Yalnızca eşit bir adla “nas” (insan) adı ile adlandırarak yaratıktan sonra her biri bir yola girmekle yeni bir ünvana veya bir sıfata sahip olmuşlardır. Kimileri barbarlık, zorbalık ve zalimlik sıfatını almıştır. Temel yaratılışta olmayan felsefeye rağmen insanoğlu (ki eşitliği unutarak), hak ve hukukta, eşitçe, kardeşi olan kimseleri kendinden zayıf ve hakir görerek tabi’i hakları elinden almaya çalışır. Bunlar gibi zalimler dünyanın çeşitli ülkelerinden insanların tabi’i haklarını elinden almaya ve üzerlerinde sistematik işkence ve zalimane davranışta bulunmaya çalışmaktalar. Ne yazık ki, ne zaman dünyanın manzarasına bakarsak, içinde kaba kuvveti, ezilenleri ve sömürülenleri görmekteyiz.

Dikkatimizi çok fazla çeken husus, dünyanın genelinde insanlarını en çok ezen ve tabi’i haklarını elinden alıp kendilerine köleler gibi çalıştıran müsülman ülkeleridir. Çoğunun adı müslüman olmasına rağmen gerçek anlamda Hz. Muhammed’in yolunda ve gerçek İslamın yolunda değiler. Yine kendi komşusunun toprağını en fazle işgal eden müslüman devletlerdir. Bu ülkelerin atları hangi topraklardan geçerse o toprağı artık kendi toprakları sayarler. Buna Malazgirt Savaşı’nı örnek olarak verebiliriz. Kürtlerin topraklarına el koyanlar sürekli Malazgirt Savaşı’ından dem vururlar. Yine Kürdistan’ı kendi aralarında dört parçaya bölen Türkler, Araplar ve Farslar bu toprakları kendi toprakları olarak görmektedirler. Bu toprakları sömürmektedirler.

Halbuki gerçek anlamda Müslüman olan kimse, başkasının hakkına tecavüz etmez, gaspetmez. Allah’ın azabından korkar. Müslüman devletlerinde inançlıyım diyen birçok kişinin İslam dinine bağlılığı kişisel çıkarlarınden öteye geçmez. Gerçek Müslüman Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’ndeki vasiyetini kabul eder ve ona göre hareket etmeye çalışır.

Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi kısa, çok anlamlı ve kapsamlı gerçek yaşam yasasıdır. Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’nde “Meaz oğlu Cebel” vasıtası ile insanlara hitabı şöyledir: “Ben sana Allah’tan utanmayı, doğru söylemeyi, sözlerini yerine getirmeyi, emaneti yerine getirmeyi, hiyanetten uzaklaşmayı, komşularını savunmayı, yetimlere sevgi ve merhemketi, konuşmakta yumuşamayı, insanlara selam etmeyi, her iki kolunu muhafaza etmeyi vasiyet ederim.” Hz. Muhammed’in vasiyetinde ki kelimeler, toplumları aydınlatan kutsal içeriklerle doludur ve her müslümana doğru yolu göstermeye rehberdir.

Bu kutsal kelimeler dünyadaki tüm toplumların yan yana, özgürce, eşitçe yaşamalarını ve mutlu olmalarını sağlamak için yeterlidir. Ne yazık ki toplumları idare eden yetkililerin bir çoğu Hz. Muhammed’in kutsal vasiyetine sahip çıkmıyorlar.

Toplumun idareciliğini yapan iktidarlar hakında Hanefi mezhebinin alimleri şöyle demişlerdir: “Halkın idareciliğini yapan kimse, ırkçılık yapar ve toplumun sınıfları arasında ayrımcılık yaparak bazı kesimlerin tabi’i haklarını engellerse, o kişi veya iktidar doğru ve dürüst idareci sayılmaz. Ve onun karşısına çıkmak meşrudur.” İmami Henefi’nin İslami görüşüne göre bu gibi idareciler hem modern dünya görüşüne göre hem de islam soyolojisine ters düşer ve idareciliğe layık sayılmazlar.

Yazının başlığı sosyolojik bir anlam taşımaktadır ve buradan yola çıkarak bugünkü barış süreci hakındaki bazı noktaları işaret etmek gerekir. Evet toplumların değer ölçülerinin adalet ve eşitlik prensibine bağlı olması gerekir. Eğer Türk hükümeti barış sürecinde demokratikleşme sınavında sınıfta kalırsa, adalet ve eşitlik değerlerine sahip olamaz. Temmenimiz o ki sınavda kalmasın, demokratikleşme süreci adaletli ve eşitlik çerçevesi dahilinde başarıya ulaşsın.

Öcalan’ın tarihi çağrısının ardından gerillanın başlattığı ‘Demokratik Kurtuluş Yürüyüşü’ etrafında Kürtlerle birlikte demokrasi ve barış yanlıları da kenetlendi. ‘Öcalan’la omuz omuzayız’ diyerek çözüm çadırları kuran kadınlar, gerilla da, biz de aynı hedefe yürüyoruz.

Gerillanın geri çekilme yürüyüşünün başlamasının ardından ayağa kalkan Kürtler her yerde teyakkuz halinde. Kah Demokratik Kurtuluş sürecinin görevlerini konuşuyor, kah yeni eylem biçimlerini devreye sokuyor. Çözüm için meydanı boş bırakmıyor. Artık Kürt halkı sürece sahip çıkmayı çok ciddiye alıyor. Ve bu konuda kendinden emindir. Yüzlerce seneden sonra barış ve demokratik süreçin başındayız. Sürecin başarıyla sonuçlanması Türkiye’de yaşayan tüm insanlara hayırlı olacaktır. Sürece karşı çıkan zihniyetler çok iyi bilsinler ki, onların şoven zihniyetleri hiçbir zaman halkların demokratikleşme mücadelesini engelleyemeyecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celalettin Yöyler:Melayê Cizîrî üzerine

CEMİL OĞUZ -ANF İSTANBUL (06.07.2006)- Celalettin Yöyler ünlü Kürt şairi Melayê Cizîrî’nin ‘Divanı’nı yorumladı. “Şiroveya Dîwana Melayê Cizîrî (Melayê Cizîrî Divanı’nın Yorumu)” ismiyle, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınlarından çıkan eser Cizîrî’ni şiirini detaylı bir şekilde yorumladı.

Li ser jiyan, huner û felsefa Melayê Cîzîrî

LÊKOLÎN Li ser Melayê Cîzîrî  Enstîtuya kurdî /Berlîn /Ev nivîs ji kovara lêkolîn û zanistî a Enstîtuya kurdî hatîye girtin. Hevpeyvîna bi Celalettin Yoyler re Pirs: 1   Li gora hinek idîa, hinek dîtin û nirxandinan, ji % 70- 80 ê şair û nivîskarên Kurd di bin bandêra Melayê Cizîrî de mane. Ev çendî rast e, nisbeta wê çend e? Ku wuha be çine faktor û kerametên li pey vê angaştê? Ev hêz, hêza ewqas sedsal e, kêr û têhna xwe diparêze, cîhana nivîskar û  helbesvanên Kurd de, rapêça wê heye û ji rêbaza helbest hûnana Melê av vedixwe. 

Kur’an-ı Kerim literatüründe her insana milletine sahip çıkma emri var

Celalettin YÖYLER Güncellenme :  15.02.2013 06:02 Ayetin Arapça metni: Yâ eyyuhen nâsu innâ xelaqnâkum min zekerin ve unsâ ve ceelnâkum şuûben ve qebâile (li teârefû) inne ekremekum indellâhi etqâkum, innellâhe  e’lîmun xebîr (xebîrun). Hucürat-13 Meal: ‘Ey iman edenler, biz sizi bir erkekle bir kadından, bir asıldan yarattık. Birbirinizle tanışmanız, işlerinizi tedbirle idare etmeniz, karşılıklı olarak, İslami kurallarla örtüşen milletlerarası teamüllere uymanız, yardımlaşmanız, kültür ve medeniyet alışverişinde bulunmanız, birbirinize iyiliği tavsiye etmeniz için, sizi milletler ve kabileler haline getirdik. Allah yanında en değerliniz, en üstününüz, takva esaslarını-Kur’ân esaslarını iyice benimseyerek tavizsiz hayata geçireniniz, en çok günahlardan arınıp azaptan korunanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananınız, dini ve sosyal görevlerinin bilincinde olanınızdır. Allah her şeyi bilir, gizli-açık her şeyden ...