
CEMİL OĞUZ -ANF İSTANBUL (06.07.2006)- Celalettin Yöyler ünlü Kürt şairi Melayê Cizîrî’nin ‘Divanı’nı yorumladı. “Şiroveya Dîwana Melayê Cizîrî (Melayê Cizîrî Divanı’nın Yorumu)” ismiyle, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınlarından çıkan eser Cizîrî’ni şiirini detaylı bir şekilde yorumladı.
Celalettin Yöyler’in Haziran 1997 yılından beri üzerinde çalıştığı 1087 sayfalık eser Cizre Belediyesinin katkılarıyla yayınlandı. Yöyler, Melayê Cizîrî’nin doğum ve ölüm tarihiyle ilgili de yani bilgiler sunuyor ve şimdiye kadar bilinen tarihlerin yanlış olduğunu dile getiriyor. Yöyler’le Melayê Cizîrî’nin yaşamı, eseri üzerine konuştuk…
- Bazıları için Melayê Cizîrî aşık, bazıları için filozof, şair deniliyor, senin için Melayê Cizîrî nedir?
- Esas ismi Ahmet olan Melayê Cizîrî, 417 yılında (1589 yılı) dünyaya gelmiş. Mela, Selma adında bir kıza aşık olduktan sonra şiir yazmaya başlamış. Selma Hasankeyf Miri Melik Kamil’in kızı. Onu gördükten sonra 30 yaşında şiir yaşamı başlıyor.
Seni soruna cevap verirsem, Mela şairdir, sadece Kürdistan’ın değil, dünya nazarında yüksek katta bir edebiyatçıdır. Bu kaç yılda Mela üzerine yaptığım araştırmalarda bunu gördüm. Mela açık bir şekilde hümanisttir, sadece Kürtlerin, Müslümanların değil, herkesin hakkını savunacak kadar da hümanisttir.
Mela aynı zamanda en yüksek katta yurtseverdir. Eserinde bunu iyi bir şekilde dile getiriyor. Aynı Ehmedê Xanî gibi yazıyor… Xanî açıkça yazıyor: “Kürtlerde diğer halklar gibi bir önder sahibi olmalılar, iktidar sahibi olmalılar…” Mela da bunu söylüyor, ama felsefi bir şekilde söylüyor. Felsefi bir şekilde söylediğinde, kimse onun bu felsefesini anlamamış, üstü kapalı kalmış. Bu 6-7 yıllık araştırmada ben bunu gördüm ve üstündeki perdenin kaldırılması gerektiğini anladım, o perdeyi kaldırdım. Benim için Mela filozoftur, hümanisttir, astronomiyi biliyor, her yönüyle yetkin ve bilgilidir.
- Şimdiye kadar bir çok kişi Melayê Cizîrî’nin doğum yılını vermişti. Sen bunların yanlış olduğunu belirtmişsin ve doğum yılı olarak da son noktayı 1589 olarak koymuşsun. Peki senden sonra biri çıkıp, hayır böyle değil dese…
- Zaten şimdiye kadar çok kişi söylemiş. Onların verdiği tarih ile benim belirttiğim tarih arasında 100 yıl, 50 yıl gibi uzun zamanlar var. Şimdiye kadar Mela’nın doğum tarihi öne sürenler Allattin Seccadi gibi tarihçidirler. Ben tarihçi değilim. Birçok tarihçi Mela’nın doğum tarihini açıklamış ama hepsi yanlış. Niye yanlış? Çünkü herkes kendi kendine söylemiş. “Mela falan kişiden bahsediyor, o zaman Mela falan kişinin zamanında yaşamış’ demişler, ‘Mela, Mewlana hakkında konuşmuş, o zaman Mewlana’nın zamanı belli, Mela da o zamanda doğmuş’ demişler. Ehmedê Xanî kendinden bahsetmiş, ama Mela ne zaman doğmuş bilmiyoruz.
Hep ‘keşke bir yerde, üstü kapalı da olsa, kendinden bahsetse’ diyordum. Ben bu araştırmada tarihi belirten bu noktaya rastladığımda, ‘yakaladım’ dedim. Bu noktayı gördüğüm de gözlerin faltaşı gibi açıldı. Dedim, ‘İşte, Mela kendinden bahsetmiş.’ Ben onun beşli şiirlerinin son satırında, ki beşli şiirlerinden dört satırı Kürtçe, son satır da Arapçadır. Bu Arapça satırda şunu gördüm: “Bunlar biraz düşünme, biraz yazma, biraz konuşmalardır yapıyorum, zamanlar sonra halk bahsedecek.” Ne üzerine konuşuyor, şiir yazılımının başlangıcını konuşuyor. Ben bunları kaleme aldığımda, hesap kitap yaptığımda 1589 doğum yılı olarak çıktı. Feqiyê Teyran da Mela ile şiir okumadan, onun zamanından bahsediyor. Ebced hesabına göre de hesapladığında bunu buldum.
- Yani bu tarihten sonra başka kimse bir şey iddia edemez?
- Hayır, edemez.
- Peki, tarihçiler Mela’nın Diwan’ına bakmadan mı kendilerine göre tarihi yazmışlar?
- Onlar bu ebced hesabı ki Mela kendinden bahsetmiş görmemişler, çünkü Diwan’ı üzerine araştırma yapmamışlar. Bizden hiç kimse, medrese hocaları olsun, tarihçi olsun derinlemesine araştırma yapmamış Mela üzerine. Hiç bakmamışlar Mela’nın şiirlerinin içendi bir şey var mı diye… Benim kullandığım hesap, Hz. Ali’nin döneminden beri, ebced hesabi yani rumuzla, birçok şair şiirlerinde gizli bir şeyler yazmış. Mela Seîdê Kurdî de birçok şiirinde ebced hesabıyla bir çok yönde bir şeyler yazmış.
- Bize biraz Melayê Cizîrî’nin yaşamından bahsetmeni istiyorum. Onun şiirlerinden nasıl bir hayat yaşadığını, ne yaptığını, nerde aşık olduğun çıkardın mı?
- O dönemdeki medreseler şimdiki üniversiteler gibiydi, belki daha yüksek düzeyde. Mela, Cizre’de babası Şêx Mihemed’in yayında medreseye başladıktan sonra, Kürdistan’ın değişik yerlerindeki medreselerde okuyor. En sonunda Diyarbakır’da, Serba köyünde Mela Taha’nın yanında okumasını tamamlıyor. Oradan Hasankeyf’e geçiyor.
- Niye başka yer değil, Hasankeyf’e geçiyor?
- Bilmiyorum. Belki ders vermek için gitmiş olabilir. Beylerin hükümdarlığında iyi fırsat yakalanıyordu. Mela’da Hasankeyf’te ders vermiş, öğrencileri mezun etmiş. Hejar Mukriyani’nin görüşüne göre Mela öğrencilere yıl sonunda diplomaları verdiğinde, şimdiki gibi yıl sonu gecesi düzenliyorlardı. Bu son yıllara kadar Kürdistan medreselerinde durum aynıydı. Yıl sonu gecelerinin birinde Melik Kamil’in üç kızı da hazır bulunuyor. Orda Mela, bu kızlardan birine, Selma’ya aşık olur. Selam çok güzel bir kız. Artık o gece şiir yazmaya başlar. Mela, Selma üzerine şiirler yazar ve Melik duyar, “Bana o Mela’yı, dervişi getirin cezalandıracağım; o kızıma layık biri değil, nasıl kızım üzerine konuşuyor” der.
Hasankeyf Melikinin etrafındaki aydın, imam, alim gibi insanlar araya girerek “Mela’nın niyeti kötü değil, biz biliyoruz ki o başka bir aşka geçmiş. İlahi bir aşk, insani bir aşka geçmiş” der ve Melik’i ikna ederler. O zaman da Melik, “Kızım üzerine kötü şeyler söylemesin, gelsin kızımı ona verecem ki bu kötülük üstümden kalksın” der. Melayê Cizîrî’yi çağırıyorlar, Mela, Melik’in karşısına çıkıyor, Melik, ‘Mela, oğlum, git Selma’nın hediyesini getir, Selma’yı sana vereyim.” Mela, kalkar zamanın en büyük şehri Musul’a gider, oyalanır, derdi bir şey almak değil, biraz oyalandıktan sonra Hasankeyfe döner, Melik sorar, “De bakalım ne getirdin.”
Mela, “Mirim” der, “Beni bağışla ben Musul’u başta sona kadar, sokak sokak, pazar pazar, tüccar tüccar dolaştım ama Selma’ya uyacak, onu yüceltecek bir şey bulamadım. Sadece Musul’da değil, sanırım tüm dünyada Selma’ya göre bir şey bulamayız. Bu anlamlı bir şey, Selma benim amacım, ben derin bir düşünceyle, felsefi bir şekilde ona yöneliyorum” der ve çıkar. Mela, Hasankeyf’ten ayrılır ve Cizre’ye gider.
- Mela çıkar gider, tabi evlenmez de…
- Yok evlenmez. Zaten evlenmez, evlenmek istemez. O düşünsel bir aşık, felsefi, aşkı derin. Onun düşünceleri farklı, o yönünü insaniyete çevrilir, insanlık için mücadeleye çevrilir. O, aşkımız, Allah’ın nurunun aşkıdır. Mecazi bir aşktır. O aşkın içinde kaybolmuş. Zaten artık evlenme gereği duymaz. Onun için Cizre’ye döner.
- Şimdiye kadar bir çok peygamber, şeyh, alim dünyaya geldiler ve sanırım tümüne yakını evlendiler. Mela niye biriyle evlenmedi, onu merak ediyorum? Bu konuda senin yorumun ne?
- Kendi yorumumu söyleyeyim: Bu şekilde aşık, edebiyatçı, çok yönlü olan biri, felsefeci olan birinin evlenmesi mümkün değil. Çünkü evlenecek zamanı yok. Bir şey daha, niye Mela şiirlerinde hep Dîlber, Yar, Selam der?
- Niye?
- Mela, kadını dile getirir. Bu çok anlamlı bir şey. Kadın en büyük yaratandır. Kadın, çok önemli, çok mühim, çok temizdir, erkekler onu kirletmeyene kadar. Kadın temiz ve insanlığın yaratıcısı olduğu için Mela hep onu dile getirir.
- Peki, Mela Hasankeyf’ten Cizre’ye geçer, Cirze’de ne yapar?
- Cizre’de Medreseya Sor (Kırmızı Medrese) de ders verir. Yaşı 30’un üzerindedir. Ders verir, öğrenciler yetiştirir ve orda vefat eder. Mezarı da orada.
- Yöntem olarak, ders vermede hangi yöntemi benimser, onun öğrencileriyle ilişkileri nasıl? Divan’da bu konuda bir şeyler bulabildin mi?
- Hayır, bulamadım. Ama medreselerde yöntem neyse, öyle ders vermiş.
- Melayê Cizîrî ile Feqiyê Teyran’ın birlikte şiir okuduklarını biliyoruz. Acaba Mela ile Feqiyê Teyran arasında nasıl bir ilişki vardı? Bize ne söyleyebilirsin?
- Onlar aynı neslin çocuklarıydı, arkadaştılar, birlikte uzun, uzun şiir okumuşlar. Feqî, Mela’yı çok seviyordu. Feqî de kutsal bir şairimizdir, Mela’ya yakındır ve bir çok günlerini birlikte geçirmişler.
- Peki, ne zaman Melayê Cizîrî’nin divanı yorumlamaya karar verdin?
- Ben ülkeden göç ettikten sonra İstanbul’a geldim, burada Kürtçe yazmaya karar verdi…
- Daha önce Kürtçe yazmıyor muydun?
- Yazıyordum. Ben büyük yükün altına girmeye karar verdim. Melayê Cizîrî gibi birinin divanını yorumlamasına kalkışmak her babayiğin işi değil. Ben kendimi övmüyorum, altında ezildim. Büyük yüktü, ben yaparım dedim. Her gün onun şiirlerinin içine girdim. Büyük bir güç bana geldi, Mela’nın çok yünlü, çok anlamlı, felsefi şiirlerini yorumlaya bildim. Melayê Cizîrî’nin şiirinin üzerindeki perdeyi kaldırmak istedim. Dedemiz, öğretmenimizin şiirinin üzerindeki perdeyi kaldırıp halkıma sunmak istedim ki eğer benim yorumumda eksiklikler varsa tamamlasınlar. Şimdi eser Enstitü’den çıktı, çok mutluyum.
- Yorumda, ilkin kelimelerin anlamını, sonra kısa yorum ve yorum düşüncesini sunuyorsun. Bu yöntem dünyada var mı? Kimleri kendine esas aldın?
- Evet bu yöntem var. Hejar Mukriyanî, Qamişlo müftüsü Mela Ehmedê Zivingê böyle yapmış. Bende bu tarzla ama daha farklı yorumlamışım. Kelimelerin anlamını verdim, sonra Mela’nın felsefesini yorumlamışım. Mela’nın felsefesi ne, şiirde neyi kastediyor, yorumladım, tabiî ki bu benim yorumum. Sen başka bir şekilde yorumlayabilirsin. Benim yorumladığım, söylediklerim, öne sürdüklerim akla yakın şeyler.
- Ben biraz gözden geçirdim, bazı yerlerde, yorumlarda tekrarlar vardı? Yanılıyor muyum?
- Tekrar olabilir. Mümkündür. İnsan kendini unutup tekrarlara da girebilir.
- Peki bir şey daha; ben gözden geçirdiğimde şunu düşündüm: Acaba daha kısa olsaydı, mesela bin küsür sayfa değil de, daha az sayfalı olsaydı, olmaz mıydı?
- Mela’nın amacı daha dar bir şekilde dile getiremezdim. Ben kısadır, daha uzun olmalıydı diyorum.
- Türkiye Kürtleri arasında ilk kez yorumlanıyor…
- Evet, sadece Türkiye Kürtleri arasında değil, Kürdistan’daki tüm Kürmanclar arasında ilk kez yorumlanıyor.
CELALETTİN YÖYLER
Celalettin Yöyler, Muş Malazgirt’e bağlı Xanika köyünde dünyaya geldi. Muş çevresindeki medreselerde okumasını tamamladıktan sonra, kendi köyü Xanika’da imamlık yapar. Kürtçeyle birlikte Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Yöyler, 1994 yılında, Kürt köylerinin boşalmasından kendi köyü de etkilenir ve İstanbul’a göç eder. Kürtçe çalışmalarını İstanbul’da sürdüren Celalettin Yöyler, aynı zamanda İstanbul Kürt Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder