Ana içeriğe atla

İnsanın değeri nezaketi ile ölçülür



Celalettin YÖYLER
Güncellenme : 07.06.2013 06:00
İnsanlar yaşamak için çok çeşitli şeylere muhtaç duyduklarından, bir arada yaşamak zorundadırlar. Bu mecburiyetle en başta aile olmak üzere mahalle, köy, kasaba ve şehirler kurmuşlar, ortak bir kimlik etrafında millet denilen topluluğu meydana getirmişlerdir.

Bir arada yaşamak, ancak belirli bir düzen ve nizamla mümkündür. Yine belli ölçüde yardımlaşma ve dayanışma zorunludur. İhtiyaç duyulan her ne varsa ancak böyle elde edilebilir, huzur ve sükunet ancak böyle sağlanabilir, ebedi hayata böyle bir ortamda hazırlanılabilir.

Kainattaki her varlığa, her oluşa asıl ve sürekli bir nizami has eden Rabbimiz, insan hayatının intizamı için de gerekli ilke ve kaideleri bir bir belirtmiş, dünya ve ahiret selametini bu esaslara riayet etmeye bağlı kılmıştır.

Beşeriyet, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den (a.s.) itibaren bir taraftan vahilerin şaşmaz rehberliğinde, diğer taraftan da kendi aklı ve tecrübe bilgisinin ışığında pek çok merhaleden geçmiş, nihayet Cenab-ı Hak en mükemmel kılavuz olmak üzere Kur’an -ı Hakim’i göndermiştir. Böylece insan hayatı hem dünyevi hem de uhrevi cephesiyle kemal çizgisine ulaştırılmıştır.

İnsanı şeref ve haysiyetine yaraşır özellikte, pak ve selim fıtratına uygun bir hayata davet eden mukaddes kitabımız, bir arada yaşamanın vazgeçilmezi olan ahlaka ve adab-ı muaşerete dair hayati önemi haiz ilkeler koymuştur.

Çağlar boyunca pek çok hukuki düzenlemenin, yüzlerce düşünce akımı ve felsefi sistemin insana yaraşır bir hakkaniyet çizgisine getirmek için çabaladığı insanlar arası münasebetler, nihayet İslam’la hakiki mihengini bulmuştur. İnsan hayatı İslam’la kalite ve estetik kazanmış, insanlık İslam’la nezaketi ve nezaheti öğrenmiştir.

İnsanoğlu doğduğu günden itibaren aktif bir şekilde çevresiyle münasebete girer.

Bu münasebetler, kişinin içinde bulunduğu kültür ve toplum tarafından benimsenmiş kalıplara göre şekillenir. Buna kısaca adab-ı muaşeret diyebiliriz.

Yukarıda değindiğimiz gibi, adab-ı muaşeretin en büyük kaynağı dindir. Müslüman bir toplumda özellikle İslam’dır, öyle olmalıdır.

İnsan, adab-ı muaşeret kaidelerine riayeti nisbetince yaşadığı toplumda kabul görür ya da toplumun tepkisine maruz kalır. Kişi, bu konuda dikkati nisbetinde, görgüsü ve nezaketi ölçüsünde seçkinleşir, örnekleşir. Esasen, özellikle nezaketin sadece insana mahsus olduğu, diğer mahlukat için mevzu bahis olmadığı dikkate alındığında, adab-ı muaşeretin insanlık gereği olduğu anlaşılır. Hele de başta Cenab-ı Mevlamız’ın hukuku olmak üzere, bütün haklara riayetkar oluşuyla öne çıkan mümin için vazgeçilmez bir özelliktir.

İnsanoğlu birbiriyle ve çevresiyle olan münasebetlerinde nazik ve adaba riayatkar olursa, toplum hayatı güzelleşir, bir ahenk ve nizam içinde devam eder. Oraya huzur, sükun ve refah gelir.

Bunun tam aksine, bir toplumda ilişkiler bozuk, insanların birbirine davranışı kaba ve özensiz olursa, başka bir huzursuzluk kaynağı aramaya gerek yoktur, bu kabalık ve özensizlik onlara yeter. Böyle toplumların üzerinden rahmet eksilir, bereket kalkar. İnsanların bibirine saygısının olmadığı yerlerde toplum yapısı çözülür, yardım ve dayanışma ahlakı unutulur, türlü çeşit zorbalıklar ortaya çıkar.

Bu tarz umumi bozukluk içinde fertlerin iç dünyası, maneviyatı da büyük risk altındadır. Herkesin birbirine bağırıp-çağırdığı, kimsenin kimseyi sahiden önemsemediği, muhabbetin yerini hoyratlığa bıraktığı yerde hangi maneviyattan söz edilebilir?

Nezaket ya da kibarlık en insani hasletlerden biridir ve iki kaynaktan beslenir. Bunlar hürmet ve muhabbettir. Saygı ve sevgi de diyebiliriz. Başkalarına gösterilen saygı ve sevginin, insanın kendine saygısı ve kendi fıtratına sevgisi ile yakından irtibatı vardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celalettin Yöyler:Melayê Cizîrî üzerine

CEMİL OĞUZ -ANF İSTANBUL (06.07.2006)- Celalettin Yöyler ünlü Kürt şairi Melayê Cizîrî’nin ‘Divanı’nı yorumladı. “Şiroveya Dîwana Melayê Cizîrî (Melayê Cizîrî Divanı’nın Yorumu)” ismiyle, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınlarından çıkan eser Cizîrî’ni şiirini detaylı bir şekilde yorumladı.

Li ser jiyan, huner û felsefa Melayê Cîzîrî

LÊKOLÎN Li ser Melayê Cîzîrî  Enstîtuya kurdî /Berlîn /Ev nivîs ji kovara lêkolîn û zanistî a Enstîtuya kurdî hatîye girtin. Hevpeyvîna bi Celalettin Yoyler re Pirs: 1   Li gora hinek idîa, hinek dîtin û nirxandinan, ji % 70- 80 ê şair û nivîskarên Kurd di bin bandêra Melayê Cizîrî de mane. Ev çendî rast e, nisbeta wê çend e? Ku wuha be çine faktor û kerametên li pey vê angaştê? Ev hêz, hêza ewqas sedsal e, kêr û têhna xwe diparêze, cîhana nivîskar û  helbesvanên Kurd de, rapêça wê heye û ji rêbaza helbest hûnana Melê av vedixwe. 

Kur’an-ı Kerim literatüründe her insana milletine sahip çıkma emri var

Celalettin YÖYLER Güncellenme :  15.02.2013 06:02 Ayetin Arapça metni: Yâ eyyuhen nâsu innâ xelaqnâkum min zekerin ve unsâ ve ceelnâkum şuûben ve qebâile (li teârefû) inne ekremekum indellâhi etqâkum, innellâhe  e’lîmun xebîr (xebîrun). Hucürat-13 Meal: ‘Ey iman edenler, biz sizi bir erkekle bir kadından, bir asıldan yarattık. Birbirinizle tanışmanız, işlerinizi tedbirle idare etmeniz, karşılıklı olarak, İslami kurallarla örtüşen milletlerarası teamüllere uymanız, yardımlaşmanız, kültür ve medeniyet alışverişinde bulunmanız, birbirinize iyiliği tavsiye etmeniz için, sizi milletler ve kabileler haline getirdik. Allah yanında en değerliniz, en üstününüz, takva esaslarını-Kur’ân esaslarını iyice benimseyerek tavizsiz hayata geçireniniz, en çok günahlardan arınıp azaptan korunanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananınız, dini ve sosyal görevlerinin bilincinde olanınızdır. Allah her şeyi bilir, gizli-açık her şeyden ...